“Seyirciler hep olur. Önceleri utanırdım. “El aleme rezil oluyoruz” diye. Asıl el alem bana rezil oluyor… Görüp de görmeyerek. Madem beni yok sayıyorsunuz, ben de sizi yok sayıyorum…”
Merhabaa!
Antabus’u
yılbaşında ablama hediye olarak çok severek almıştım. Kesin okuyacağım gözüyle
baktığım bir kitaptı ama ne zaman okurum hiç bilmiyordum. Arkadaşım oyununa
gidip çok etkilendiğini çok beğendiğini söyleyince okuyayım dedim ve başladım.
Çok
kısa bir kitap, bir çırpıda bitiyor fakat size hissettirdiklerini o kadar çabuk
içinizden atamıyorsunuz işte. Seray Şahiner o kadar güzel anlatmış ki bir
kadının sömürülmesini, eziyet görmesini, küçük biri gibi davranılmasını.
Bunu Leyla’nın ağzından alaylı bir üslupla anlatması onun ve onun gibi olan milyon tane kadının yaşadığı çaresizliği derinden hissetmenize neden oluyor. “Evet, ne kadar kötü bu yaşanılanlar” diyerek geçebileceğiniz onca olay böyle bir üslupla anlatılmasa bu derece etkilemez sizi belki de.
Bunu Leyla’nın ağzından alaylı bir üslupla anlatması onun ve onun gibi olan milyon tane kadının yaşadığı çaresizliği derinden hissetmenize neden oluyor. “Evet, ne kadar kötü bu yaşanılanlar” diyerek geçebileceğiniz onca olay böyle bir üslupla anlatılmasa bu derece etkilemez sizi belki de.
Leyla
Taşçı içimizden biri. Evlat, anne, eş, komşu, çalışan… Aynı zamanda kaybedecek
hiçbir şeyi kalmamış bir kadın. Önce çalıştığı konfeksiyon atölyesinde patronu
tarafından tecavüze uğruyor, sevdiği adam istediğini aldıktan sonra korkup
kaçıyor, kanının parasıyla babası bir iş kuruyor, yaşça çok büyük bir adamla
evlendiriliyor, kocası tarafından sayısız tecavüze uğruyor, çocukları oluyor,
hamileyken daha fazla dövülmesin diye bebeğin erkek olduğu yalanını söyleyip
yıllardır alamadığı rahat nefesi birkaç ayda çocuk doğana kadar alabiliyor,
İstanbul’u ilk kez o zaman gezebiliyor.
Antabus, yaşadığımız şiddet ortamının
kaynaklarını, bu şiddetin yarattığı insanlık hallerini anlatıyor. Bu kısa
romanın anlatıcı kahramanı, işçi sınıfına mensup genç bir kadın; Leyla. Bir
konfeksiyon atölyesinde çalışan Leyla, sessiz sakin, “sıradan” bir hayat kurmak
ister. Fakat hayatı seçimleriyle değil, kendisine dayatılanlarla şekillenir.
İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak için kendince yöntemler geliştirmekten
vazgeçmeyen Leyla’nın anlatısını elinizden bırakamayacaksınız.
Aslında bu kitabı erkeklerin elinde görsem
daha mutlu olurum. 107 sayfa da olsa kısa bir süreliğine kadın olmanın
zorluğunu görmelerini çok isterim.
Okuduğumuz bu olanları şu an şu
dakika yaşayan binlerce kadın olduğunu unutmayın ve siz sayfayı çevirmeyin. Üçüncü sayfa haberleri üç-beş
satırdan ibaret olsa da hikayeleri; “kırk katır mı kırk satır mı?”dır.
Hoşçakalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder