“Bir
gün, ancak tüm gücümü topladıktan sonra kalkabildim. Karşı duvarda asılı olan
aynada kendimi görmek istiyordum. Gettodan beri kendimi görmemiştim. Aynanın derinliklerinden
bir ceset bana bakıyordu. Gözlerimdeki bakış beni hiç terk etmedi.”
Herkese
Merhabaa!
Şubat
ayının sonunda başlayıp Mart’ın başında bitirebildiğim bir kitap oldu Gece.
Gerçek bir yaşam öyküsü, zor bir yaşamın öyküsü.
İnce
bir kitap ve puntoları da büyük bu yüzden bir oturuşta okunabilecek bir kitap
fakat ben hemen okuyup kitabı kaldırırsam haksızlık ederim diye düşündüm. Yavaş
yavaş okuyarak birkaç günde bitirdim. Başlarda böyle günlere bölerek okuduğum
için hata mı yaptım acaba diye düşündüm, çünkü olaylar olurken çok fazla
etkilenmedim. Kısaltılmış bir versiyon olmasından ya da çeviriden kaynaklı diye
düşündüm ama öyle değilmiş, sonlara doğru anladım bunu. Ben kitabı okuyordum
evet ama okurken çoğu zaman bunun gerçekten yaşanmış olduğunu unutarak
okuyordum. Hani son zamanlarda hep okuduğumuz o distopik, fantastik romanlarda
dışlanmış insan grupları var, insan değil de başka bir “şey”miş gibi
davranılıyor onlara, kamplarda isimleriyle değil kollarına, bileklerine kazınmış sayılarla
varlar sadece. İşte bu kitaplara benzerliğinden dolayı hep “kurgu bu” diye
bilinçaltım bende bir algı yarattı, ortalara doğru uyandım desem doğru olurum.
Şimdi kurgu diye okuduğumuz şeyleri, geçmişte insanların daha kötülerini
yaşadıklarını bilmek tüylerimi diken diken etti. O soğukta, o karda yürütülen,
bacalarda yakılan, açlıktan iskelete dönmüş yüzlerce insanın gerçekten var
olduklarını idrak etmek şok etkisi yarattı bende. Yahudi Soykırımı’nda neler
olduğunu biliyordum evet, siz de biliyorsunuzdur ama birinci ağızdan okumak
bambaşka bir şeydi.
Transilvanya'nın Sighet şehrinde doğan
Elie Wiesel, 1944'te, ailesiyle beraber Auschwitz, ardından Birkenau'ya
gönderildiğinde henüz 16 yaşındaydı. Gece, onun bu hatıralarının kitabıdır: Bir
daha hiç görmeyeceği annesi ve küçük kız kardeşinden ayrılışı, babasıyla
açlığı, soğuğu, darbeleri ve işkenceyi paylaştığı kamplar… Ve insan onurunu
kaybetmenin utancı. Gece'yi bu denli ürpertici kılan şey;
yazarın başından geçen olayları -mış gibi yapmadan, bir tepki olarak gösterilen
her düşüncenin, korkunun ve acının resmini derin fırça darbeleriyle gözler
önüne seriyor olmasıdır. Hafızalardan silinmeyecek bir tarihe tanıklığın
küçücük bir kitaba sığdırıldığı bu dev şaheser, yüreğinizle sizi baş başa
bırakacak.
Her kamp kapısına geldiklerinde
Eliezer’in babasının elini sıkı sıkı tutuşu, birbirlerinden ayrılmamak için
yıllarca çabalamaları sizi de etkileyecektir. Bu arada kitapta diğer iki kız
kardeşinden hiç söz edilmiyor fakat yazarın hayatını araştırdığımda bir araya
geldiklerini öğrendim.
Aslında okuduklarımın yaşananların
yanında bir hiç olduğunu biliyorum, bu kısaltılmış hali. Tabii Elie Wiesel’in
dile dökemediği çokça şey olduğunu da biliyorum ama bu bana yetti, daha fazla
zalimlik okumaya devam edemezdim sanırım. Okumalısınız mutlaka.
Hoşçakalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder