1.3.17

GECE - ELIE WIESEL




“Bir gün, ancak tüm gücümü topladıktan sonra kalkabildim. Karşı duvarda asılı olan aynada kendimi görmek istiyordum. Gettodan beri kendimi görmemiştim. Aynanın derinliklerinden bir ceset bana bakıyordu. Gözlerimdeki bakış beni hiç terk etmedi.”

Herkese Merhabaa!

Şubat ayının sonunda başlayıp Mart’ın başında bitirebildiğim bir kitap oldu Gece. Gerçek bir yaşam öyküsü, zor bir yaşamın öyküsü.


İnce bir kitap ve puntoları da büyük bu yüzden bir oturuşta okunabilecek bir kitap fakat ben hemen okuyup kitabı kaldırırsam haksızlık ederim diye düşündüm. Yavaş yavaş okuyarak birkaç günde bitirdim. Başlarda böyle günlere bölerek okuduğum için hata mı yaptım acaba diye düşündüm, çünkü olaylar olurken çok fazla etkilenmedim. Kısaltılmış bir versiyon olmasından ya da çeviriden kaynaklı diye düşündüm ama öyle değilmiş, sonlara doğru anladım bunu. Ben kitabı okuyordum evet ama okurken çoğu zaman bunun gerçekten yaşanmış olduğunu unutarak okuyordum. Hani son zamanlarda hep okuduğumuz o distopik, fantastik romanlarda dışlanmış insan grupları var, insan değil de başka bir “şey”miş gibi davranılıyor onlara, kamplarda isimleriyle değil kollarına, bileklerine kazınmış sayılarla varlar sadece. İşte bu kitaplara benzerliğinden dolayı hep “kurgu bu” diye bilinçaltım bende bir algı yarattı, ortalara doğru uyandım desem doğru olurum. Şimdi kurgu diye okuduğumuz şeyleri, geçmişte insanların daha kötülerini yaşadıklarını bilmek tüylerimi diken diken etti. O soğukta, o karda yürütülen, bacalarda yakılan, açlıktan iskelete dönmüş yüzlerce insanın gerçekten var olduklarını idrak etmek şok etkisi yarattı bende. Yahudi Soykırımı’nda neler olduğunu biliyordum evet, siz de biliyorsunuzdur ama birinci ağızdan okumak bambaşka bir şeydi.

Transilvanya'nın Sighet şehrinde doğan Elie Wiesel, 1944'te, ailesiyle beraber Auschwitz, ardından Birkenau'ya gönderildiğinde henüz 16 yaşındaydı. Gece, onun bu hatıralarının kitabıdır: Bir daha hiç görmeyeceği annesi ve küçük kız kardeşinden ayrılışı, babasıyla açlığı, soğuğu, darbeleri ve işkenceyi paylaştığı kamplar… Ve insan onurunu kaybetmenin utancı. Gece'yi bu denli ürpertici kılan şey; yazarın başından geçen olayları -mış gibi yapmadan, bir tepki olarak gösterilen her düşüncenin, korkunun ve acının resmini derin fırça darbeleriyle gözler önüne seriyor olmasıdır. Hafızalardan silinmeyecek bir tarihe tanıklığın küçücük bir kitaba sığdırıldığı bu dev şaheser, yüreğinizle sizi baş başa bırakacak.

Her kamp kapısına geldiklerinde Eliezer’in babasının elini sıkı sıkı tutuşu, birbirlerinden ayrılmamak için yıllarca çabalamaları sizi de etkileyecektir. Bu arada kitapta diğer iki kız kardeşinden hiç söz edilmiyor fakat yazarın hayatını araştırdığımda bir araya geldiklerini öğrendim.

Aslında okuduklarımın yaşananların yanında bir hiç olduğunu biliyorum, bu kısaltılmış hali. Tabii Elie Wiesel’in dile dökemediği çokça şey olduğunu da biliyorum ama bu bana yetti, daha fazla zalimlik okumaya devam edemezdim sanırım. Okumalısınız mutlaka.


Hoşçakalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder