26.2.17

GÖLGESİZLER - HASAN ALİ TOPTAŞ




“Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. Dönsen de, eksik.”

Herkese Merhaba!

Hasan Ali Toptaş'ı okumayanınız olabilir ama diliyle, kurgularıyla duymayanınız kalmamıştır diye düşünüyorum. Benim de okumak istediğim için hep aklımda olan bir yazardı kendisi. Son çıkan kitabı Kuşlar Yasına Gider’i herkesde görünce dedim, ben de başlangıç olarak çok sevilmiş bir kitabını okuyayım. Bu yüzden de Gölgesizler’i seçtim.


Aslında kitaba başladığımda neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, fakat böyle bir kurgu beklemediğim de bir gerçekti, zaten bunu tahmin edebilecek kadar derin bir hayalgücüm kesinlikle yok. Okuyucular Hasan Ali Toptaş’ın özellikle diline, dili işleyişine vurgun. Bunda hemfikirim ama olay örgüsü, hikaye, kurgu beni dilinden daha çok etkiledi. Tabii şu da bir gerçek ki Toptaş dili bu kadar iyi işlemeseydi bu kurgu ilerleyen sayfalarda çöp olabilirdi.

Kitabı okurken olayları çözümlemeniz zor oluyor. Hatta ben son sayfaya kadar anlayabilmiş değildim çoğu şeyi. Tam olarak arka kapakta da yazdığı gibi dışarıyla içerinin, görünenle iç dünyanın, gerçeklikle rüyaların, soyutla somutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfer var kitapta. Ben okurken bir ara “e o zaman bu köydeki herkes deli.” sonucuna vardım, ama kurgu bu kadar basit, tahmin edilebilir değil tabii. Kitap bir berber dükkanında, birinci kişi ağzıyla gayet normal bir şekilde başlıyor. Diğer bölümler kitapta hep okuyacağınız köyde geçiyor ve karakterlerin çoğunun düşüncelerini okuyabileceğiniz şekilde üçüncü kişi ağzıyla anlatılıyor. Bu sırada kısa bölümlerle birinci ağızdan anlatan kişinin bulunduğu berber dükkanındaki olaylar da veriliyor okuyucuya. Başta muhtara karısının getirdiği haberle muhtar geçmişte köydeki berber Cıngıl Nuri’nin ortadan kaybolmasını hatırlıyor. Bu bir süre işleniyor kitap boyunca, ama çok uzun süreli değil. Nuri kitabın ortasına gelmeden ortaya çıkıyor, neler olduğunu anlatıyor. İlerleyen sayfalarda asıl haber geliyor karşımıza. Güvercin’in kayboluşu, daha doğrusu kaçırılışı. Güvercin köydeki Reşit’in kızı bu arada bir kuş değil. Kitabın genelinde devam eden olay bu oluyor. Bu sırada karakterler yani muhtar, bekçi, Reşit, Rıza, Nuri, berber, Cennet’in oğlu, imam düşle gerçeklik arasında bocalıyor. Bundan dolayı siz de neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlayamıyorsunuz. “O zaman aslında bu adam, şu adam mı?” gibi felsefe yapmaya kadar gittim ben. Devamında olan birçok olay beklemeyeceğiniz şekillerde gelişiyor, bu yüzden gerisini siz okuyun derim. O son bölümü okuyup, o şaşkınlığı hissetmelisiniz.

Olay örgüsü müthiş ama karışık evet, bu da sizin sonunu ve neler olacağını delice merak etmenize neden oluyor. Başarılı her kitapta olması gerektiği gibi kitap, sizi elinde tutmayı, sizle oynamayı başarıyor. Çok ilginç bir kitap oldu benim için. Diğer kitaplarını bilmiyorum ama okuyacağıma eminim zamanla, çünkü yazarın kurgu gücü inanılmaz. Diğer kitaplarını da çok merak ediyorum. Umarım benim de bu yazım Gölgesizler için sizde bir merak uyandırmıştır.


Hoşçakalınn!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder